HUME'UN ADALET ANLAYIŞINA ELEŞTİRİ VE ADALET ERDEMİNİN DOĞUŞTANLIĞINA DAİR


Bir borcu geri vermek ve başkalarının mülkiyetinden uzak durma konusundaki bu dürüstlük ve adalet neye dayanır?
Bu soruyu David Hume bana sorsa "Hak" ve "Emek" kelimeleriyle izah ederdim. -kimden bunun ilhamını aldığımı hatırlayamıyorum maalesef, Marks'tan veya Hasan Köse'den olabilir- Mülkiyeti emeğin birikmiş hâli olarak anlıyorum. 
Kişi çalışır ve emeğinin karşılığı olarak ücret alır. Bu ücret, yani para emeğinin karşılığıdır. Daha sonra bu birikmiş emekle, başka birisinin birikmiş emeği satın alınır; birikmiş emekler (yani para) karşılığında mülkiyet elde edilir.
Buna karşı olarak "miras için ne diyeceksin" denilirse, mirasta da durumun başka türlü olmadığını söylerim. Muris emeğini biriktirir ve mülkiyeti elde eder, sonra bu birikmiş emeğini varisine devreder, hediye eder. Kendi emeği üzerinde tasarruf etmek hakkı, emek sahibine ait olmalıdır. Alın teri ve emek kutsaldır.

David Hume adaletin "yapay bir erdem" olduğu düşüncesini kanıtlamak için bu soruya yanıt olarak şu üç şeyi söyler:
1- Ahde vefa (pacta sunt servanta) doğuştan değil, "bu kuralların yerleşmesini öngören yapay bir sözleşme aracılığıyla" gelen bir ilkedir.
* Bu iddia bir ön kabuldür, cevap verilmeye değecek bir iddia değildir kanaatimce.
2- Bir kişiye borç gizli olarak verilse, bu borç geri istendiğinde yine de verilmesi ödevi ve yükümlülüğü sürer. Dolayısıyla bu ilkelerin kamu yararına katkı sağladığı iddiası geçersizdir.
* Bu örnek bilakis adalet düşüncesinin doğuştanlığına işaret eder. Şayet sonradan yapılan sözleşmeyle yapay olarak ortaya çıkartılmış bir erdem olsaydı adalet düşüncesi, kamunun olmadığı yerde etkilerini göstermezdi.
3- "İnsanlar günlük meseleleri açısından kamu yararına çok fazla aldırmazlar". 
* Bu da yine insanların adalet düşüncesini yapay olarak elde etmediklerini, öğretilmiş bir bilgi olmadığını gösterir bir iddiadır. İnsanlar kendi içlerinden gelen bir dürtüyle, kamu yararını ve toplumsal sözleşmeyi de düşünmeden adaletli olmaya yönelirler.

O hâlde "kamu yararını istemek ya da insanlığın çıkarlarına saygı duymak, adaletin kökensel güdüsü olamaz" demektedir David Hume. Bu ifadeleri doğru. Fakat şöyle devam eder: "tıpkı hayvan severliğin ya da ilgili tarafın çıkarlarına saygı duymanın da bu güdü olmaması gibi. Çünkü
(1) ya birisi benim düşmanımsa ve ondan nefret etme konusunda haklı gerekçelere sahipsem? 
(2) Ya kötü biriyse ve tüm insanlığın nefretini hak ediyorsa? 
(3) Ya cimriyse onu yoksun bırakacağım şeyden zaten yararlanamayacaksa? 
(4) Ya arsız bir zamparaysa ve mal mülk edindiğinde yarardan çok zarar görecekse? 
(5) Ya sıkıntıdaysam ve ailem adına bir şeyler elde etmemi gerektiren acil güdülerim varsa? 
Tüm bu durumlarda, ilksel adalet güdüsü geçersiz olacaktır; dolayısıyla da adalet ve onunla birlikte tüm mülkiyet, hak ve yükümlülükler."
Maalesef devamındaki bu ifadeleri kabul etmek mümkün değildir. Numaraladığımız sorulara tek tek cevap verecek olsak; öncelikle içsel bir adalet anlayışının iyilik sevgisi ve kötülük nefreti verdiği, fiil seçiminde bu sevgi ve nefretin beni yönlendirdiği, fiili bu yönlendirmeye rağmen yine de yaparsam içimdeki bu sevgi ve nefretin fiilden sonra yakamı bırakmayacağını belirtmem gerekir.
(1) Benim düşmanım olan birine karşı haksızlık yapmam ve onun emeğini çalmam, adalet duygum tarafımdan "kötü" olarak nitelendirilir. Şayet bu fiili yaparsam vicdanım beni rahat bırakmayacaktır.
(2) İnsanlık nefret etse de emeğini gasp etmem haklı olmaz, birinci cevap bu soru için aynen geçerli olacaktır.
(3) Bir kişinin cimri olması, onun emeğine çöreklenmem için geçerli bir sebep değildir. Başta dediğim gibi, emek sahibi, emeği üzerinde tasarruf emek hakkına sahip olmalıdır. Bu noktada cimri bir kişiye ancak öğüt verilebilir, yoksa malı gasp edilemez.
(4) Malını idare edemeyecek derecede serkeş durumdaki bir kişinin mülkiyetine çöreklenmek yine adalet duygusu tarafından kötü olarak nitelendirilir. Adalet duygum bana o kişinin malına ancak o kişinin yararına velayet etme hakkını iyi gösterebilir. Bu durumda onun emeğine yine konamam.
(5) Ailenin çok acil bir ihtiyacı sorusunda, itiraf edilmelidir ki hayatta kalma güdüsü tüm diğer ahlakî güdülerin üstündedir ve bu sebeple de zaten türümüz 2016 yılında hâlâ hayatta kalabilmiştir. Ancak böyle bir durumda kişinin malını gasp etmem yine adalet duygum tarafından beni huzursuz edecek, ilk fırsatta borcumu misliyle ödeme ihtiyacını bende doğurtacaktır.
Dolayısıyla David Hume, verdiği örneklerde erdemsizliği bir ön kabul almış ve adalet erdemine böyle bir gözlükle bakarak adaleti anlayamamış görünmektedir.
İddiam şudur ki adalet değil, adaletsizlik yapay ve öğretilmiştir. 
Kainat adalet de değil, merhamet üzere inşa edilmiştir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

İYİ/KÖTÜ VE DOĞRU/YANLIŞ KAVRAMLARININ KULLANIMI ÜZERİNE BİR NOT