Kayıtlar

2016 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

HUME'UN ADALET ANLAYIŞINA ELEŞTİRİ VE ADALET ERDEMİNİN DOĞUŞTANLIĞINA DAİR

Resim
Bir borcu geri vermek ve başkalarının mülkiyetinden uzak durma konusundaki bu dürüstlük ve adalet neye dayanır? Bu soruyu David Hume bana sorsa " Hak " ve " Emek " kelimeleriyle izah ederdim. -kimden bunun ilhamını aldığımı hatırlayamıyorum maalesef, Marks'tan veya Hasan Köse'den olabilir- Mülkiyeti emeğin birikmiş hâli olarak anlıyorum.  Kişi çalışır ve emeğinin karşılığı olarak ücret alır. Bu ücret, yani para emeğinin karşılığıdır. Daha sonra bu birikmiş emekle, başka birisinin birikmiş emeği satın alınır; birikmiş emekler (yani para) karşılığında mülkiyet elde edilir. Buna karşı olarak "miras için ne diyeceksin" denilirse, mirasta da durumun başka türlü olmadığını söylerim. Muris emeğini biriktirir ve mülkiyeti elde eder, sonra bu birikmiş emeğini varisine devreder, hediye eder. Kendi emeği üzerinde tasarruf etmek hakkı , emek sahibine ait olmalıdır. Alın teri ve emek kutsaldır. David Hume adaletin " yapay bir erdem " olduğu d

KÖTÜLÜK PROBLEMİ VE İLK GÜNAH

Resim
Kötülük Problemi ve İlk Günah Pirali Çağrı ŞENSOY  (24.06.16) Kötülük problemi bütün felsefî ekollerin üzerinde durdukları ve çözüm üretmek ihtiyacını hissettikleri bir sorun. Hatta belki de ahlak felsefesinin en temel sorusu… Varlıktaki kötülükler nereden geliyor? Tanrı “ mutlak iyi ”yse varlıktaki kötülüğü neden yarattı? Kötülüğü yaratmak ve mutlak iyi olmak çelişki içermiyor mu? Kötülüğün nereden geldiğine dair Leibniz “ Metafizik Söylemler ”de şöyle bir açıklama yapıyor: “Kötülüğün kökü hiçliktedir, yani yaratıkların yoksunluğunda ya da sınırlanmış oluşundadır.” [1] Bu bakış açısı internette çokça dolaşan bir izletide Einstein’e istinat edilen “ Nasıl sıcağın yokluğu soğuk ise, Tanrı sevgisinin olmaması kötülüktür ” şeklindeki düşünceyle karıştırılmamalıdır. Çünkü o düşüncede Tanrı yalnız iyiliği yaratmış, kötülüğün yaratılmasını arzu etmemiş; Tanrı’nın iradesine mugayir olarak kötülük, iyiliğin yaratılmasından tevellüt etmiştir.   Leibniz’in düşüncesindeys

ENDİKASYONSUZ SEZARYEN MÜMKÜN MÜ?

Resim
Devletimizin son zamanlardaki moda politikası vatandaşların, özellikle kadınların her şeyine karışmak… Sağlık Bakanı Recep Akdağ yaptığı konuşmasında şunları söylemiş: “Suni bir algı ile entelektüel ortam oluşturup ihtiyaç yokken doğum yapacak bir kadını ameliyat ederek çocuğunu tabiî yoldan doğurmasını engellemek, bana göre bir insanlık suçudur. Malpraktis dediğimiz kötü hekimlik uygulamasıdır.” (*Habere gitmek için tıklatınız yahut dipnottaki bağlantıyı kullanınız.) Bir tıpçı olmadığımdan “sezaryeni savunacak” değilim. Şahsî kanaatim olarak da normal doğumun tercih edilmesinden yanayım. Her zaman doğal olanın sağlıklı olduğuna inanırım. Ancak, malpraktist bir suç olarak tabii hukuk alanına temas etmektedir, ben de iyi-kötü ilgilenen bir kişi olarak birkaç şey söylemek istiyorum. Malum olduğu üzere tıbbî müdahalenin ilk şartı aydınlatılmış rıza, aranan bir diğer şartı da endikasyondur. Öyleyse tıbbî müdahale şartları ışığında sezaryen müdahalesini tartışmak gerekir. İl

GENELEVLERİNE VE PORNO ENDÜSTRİSİNE ERKEK GÖZÜYLE Mİ BAKACAĞIZ?

Resim
Türkiye’de “genelevlere” ve “fuhşa” ilişkin tartışmalar genellikle “ahlak”, “din” ve “seks” üzerinden yapılmaktadır. Özellikle “cinsellik” içtimaî tabularımızdan başlıcası olarak karşımıza çıkıyor. Bunu dinden ve gelenekten destekleyen birçok sebep olmakla birlikte, toplumun cinselliğe karşı aşırı yaklaşımının getirdiği dezavantajlar başkaca bir yazı konusudur. Bir diğer bakışsa genelevlerin insanların bu tür ihtiyaçlarını giderebilmelerine fayda sağladıklarını, böylelikle cinsel aşırılıkların cemiyete yansımayacağını savunmaktadır.   Bu iki düşünce de konuyu “cinsellik” ve “seks” üzerinden açıklamakla yetersiz kalmaktadır. Genelevler bir ticarethanedir ve dolayısıyla içerisinde “çalışan” istihdam ederler. Bu çalışanlar ekmeklerini kazanmak için vücutlarını, benliklerini, hayallerini satmak durumunda olan biçarelerdir. Dolayısıyla genelev sömürü düzeninden, çalışanlarsa kölelerden başka kimseler değildir. Üstelik “cüce fırlatma yarışması”nı, cücelerin memnuniyetine rağmen “i

KEMAL GÖZLER - 1982 ANAYASASI YÜRÜRLÜKTE Mİ?

Resim
Çalışkan Anayasa Profesörü Kemal Gözler “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme” başlıklı bir makale almış. Makalede 1982 Anayasası'nın hâla yürürlükte olup olmadığı "abes sorusunu" soran Gözler, öncelikle neden bu soruyu sorduğunu izah ediyor sonradan bu soruya cevap arıyor. Türkiye 2002 yılından beri (7 Haziran-1 Kasım ara sürecini hesaba katmazsak) AKP tek parti iktidarı yaşanıyor. Bu süreç içerisinde Türkiye'de birçok tartışmaya ve tavra sahne olduk. Bu tavırlardan en ilginç ve hukukçu vicdanını zedeleyici olanı AKP iktidarının hukuka karşı acımasız ve yıpratıcı tavrı olsa gerektir. Gerçekten de yasa yapma yetkisini elinde bulunduran AKP, iktidarı süresince birçok yasal düzenleme yapma imkânı olduğu hâlde, bu yasal düzenlemeleri yapmak yerine hukuksuzluk yapmayı tercih etmiştir. Kemal Gözler şu harika tespitleri yapıyor: 7. “Hukuksuzluk Devleti”ne Göre “Kanun Devleti” Evladır  Şüphesiz AKP iktidarı, bugün için Anayasada de