3 MAYIS'I ANARKEN
I- 3 Mayıs Atsız'ın ifadesiyle
Türkçülüğün ayağa kalkış günüdür. Türkçülerin siyasî platformda "ben de varım"
deyişlerinin yıl dönümüdür.
II- 3 Mayıs ruhunu yaşamak ve
yaşatabilmek geçmişin neşriyatını gündeme getirmek ve kuru bir anmaktan ibaret
olmamalıdır. Bilakis bu tavır 3 Mayıs ruhunu bastıran bir gaz alma
faaliyetidir. 3 Mayıs Türkçülüğün "ben de varım!" demesinin yöntem ve
araçlarını tartışmanın, her yıl yeniden var olabilmenin bir vesilesi olmalıdır.
III- Yeniden var olabilmek nasıl
mümkündür? "Yeniden" denildiğine göre önceden var olmak gerekir ki
vardık, sonra yok olmak gerekir ki yokuz. Peki, var olmak ne demektir?
Descartes "düşünüyorum, o hâlde varım" diyor. Varlığını
düşünmek/anlamlandırmak temeline oturtuyor. Hakikaten var olmanın birinci
belirtisi ve şartı süje(tahlil eden/anlamlandıran ben) olmaktır. Bakmak
görmeyi, görmek anlamlandırmayı ve ancak anlamlandırmadır ki, faaliyet ve
değişimi beraberinde getirebilir.
IV- Bugün Türkçülük
gerçekliği(realiteyi) görmeden ve anlamadan değiştirmek ve dönüştürmek istiyor.
Gerçekliğin ne olduğunu bilmeden dönüştürmek mümkün müdür? Üstelik neye dönüştüreceğimizin
cevabını da düşünceler/anlamlandırmalar belirler. Hepsinin temelindeyse
gözlemlemek yatar.
V- Bugün, 3 Mayıs 2017’de
Türkçülüğün gündemi nedir? Facebook’ta, Twitter’da ya da ocakta, kahvede,
üniversitede bugün ne tartıştık mesela? “3 Mayıs Türkçülük günü mü,
Milliyetçiler Bayramı mı”ya cevap yetiştirmekten ibaret... Hâlbuki belli ki
milliyetçiler bayramı bir fitne söylemidir. Bu söylemi dile getiren ağızlara
bakınca müfsit gaye açıktır, tartışıp vakit kaybetmeye lüzum dahi yoktur.
VI- Türkçülüğün gündemi ne
olmalıdır? Bugünlük giriştiğimiz 3 Mayıs mesaisinin ardından döneceğimiz
tartışma Enver Paşa ile Mustafa Kemal Paşa'nın mukayesesi midir? Her ikisi de
topraktır ve varlık onların tahayyülünden çok daha ötesine akıyor. Tarih ve
edebiyat Türkçülüğün kalesi, evet. Tarih ve edebiyat olmadan Türkçü fikir ayakta
kalamaz, evet. Tarih ve edebiyatı her Türkçü bilmeli ve şuurunu taşımalıdır,
evet. Ancak gerçeklik münhasıran tarih ve edebiyatla anlaşılabilir mi? Üstelik
tarih ve edebiyat çokça dedikoduya müsait, bugüne fayda vermeyecek tartışmaları
bugüne taşıma tehdidi taşıyan bir müessesedir.
VII- Peki Türkçülük teknolojiye
ne diyor? Türkçülüğün bilgisayar ve özellikle internet devrimini
anlamlandırması ne şekilde? Dünyanın birkaç saniyeden ibaret olduğu, herkesin
herkesle tanışık olduğu bugüne Türkçü bakışla bakmak nasıl mümkündür? Türkçülük
devlete nasıl bakıyor? Hâlâ Orta Asya devlet teşkilatını diriltelim mi diyor,
liberal devlet fikrine karşı pozisyonu ne? Dünyayı nasıl anlamlandırıyor? Atsız
ve Türkeş'in çift kutuplu dünyaya dair tespitleriyle mi?
VIII- Türkçülük bir ütopya
hareketi mi, yoksa bir aksiyon mücadelesi mi olacağı yönünde seçim yapmak
mecburiyetindedir. Türkçülüğün mevcut pozisyonu at binip çadırda yatmayı hayal
eden bir ütopyaya kaçıştır. At güçsüz ve üstelik rahatsız edicidir. Üzerinde
durma kabiliyetimizi de çoktan yitirdik. Yitirmeseydik bile bir fantezi
aletinden başka bir şey değil, bugün ne işimize yarar bir at? Çadır hayatına
ise birkaç günlük eğlenceden daha fazla tahammül edebileceğimizi sanmıyorum.
Öyleyse geçmişe özlem duymayı bırakmak, geçmişi hakkıyla yâd etmek fakat dönüp
artık ortaya bir şeyler koyabilmek vaktidir.
IX- Bugünün Türk toplumunu Türkçü
bir bakışla tahlil etmek mecburiyetindeyiz. Türk toplumu İslâmcı bürokrasi köşe
kapmacası ile Sol kini arasında bocalıyor. Bir taraf tüm imkânlara rağmen millî
olmayı beceremiyor, diğer taraf halkta bir karşılık bulamıyor. Bir taraf hiçbir
değer taşımıyor, kendi "muazzez" değerlerini bile siyasal pozisyon
uğruna ayaklar altına almaktan çekinmiyor, büyük fikir adamlarının kavgasını
taşıdığını o adamların fikrine mügayir pozisyonlarına rağmen söyleyebilecek
kadar kaypaklaşıyor, sevmediği eline imkân geçse yerin dibine sokacağı fikir
adamlarını sırf üstün gelebilmek adına savunabiliyor; diğer tarafsa statükoyu
değiştirebilmek adına olmayacak sevdalara kapılıyor, güven duymak yerine nefret
ediyor, millî olmayı beceremiyor.
X- Her iki taraf da Türk'ün
değerlerine yabancı olduğu için gerçekliği anlamlandıramıyor. Üstelik Türk
siyasî tarihi bu iki grubun birbirini boğma mücadelesinin bir özeti. Bu
mücadeleden dolayı Türk toplumu zaten kaçırdığı medeniyet trenini yakalamak
imkân ve fırsatını da bulamıyor.
XI- Bu noktada Türkçülüğün Türk
toplumunu anlama ve dönüştürerek ilerletme vazifesi ortaya çıkmaktadır.
Türklüğün de, dünyanın da hiçbir ihtiyacı olmayacak İslâmî veya tarihî
kavgaların bir tarafa bırakılması, yabancılaştığımız felsefe, sosyoloji, teknoloji,
hukuk alanlarına tekrar hâkim olunması; tüm bu alanlardan edinilecek bilgilerle
önce kendi toplumumuzun sonra dünyanın mevcudu ve gidişatının anlamlandırılması
gerekmektedir.
XII- Türkçülük kısa tarifiyle Türk’ün
varlık mücadelesini taşımak olarak ifade edilebilir. Öyleyse Türk dediğimiz
bütünü parçalarına ayırmadan, yani siyasî pozisyon ve tuttuğu takıma bakmadan
Türklüğe verebilecek olduğu hizmete göre değerlendirmek, Türk milletine ve Türk
varlığına hizmet edebilecek her kimse bağrımıza basmak mecburiyetindeyiz.
XIII- Böylece Türkçülüğümüzde
aklı örtecek nispetteki romantizme “dur” demek, realist ve Türklüğün faydasına
düşünmek mecburiyetindeyiz. Bayrak, devlet, Türklük romantizmimiz bayrağımızı,
devletimizi, Türklüğümüzü müdafaa imkânımıza mani olacak derecede aklımızı
örtüyorsa dönüp tavırlarımızı gözden geçirmeliyiz. Profesyonel düşünmek, bir
yabancı müteşebbisi Türk devletinin kalkınması için himaye ve desteklemek
mecburiyetindeyiz. Siyasal duruşumuzun farklı olduğu ilim adamlarına
alanlarında başarılı olmaları kaydıyla tahammül etmek ve hatta destek olmak
durumundayız.
XIV- 3 Mayıs ruhuyla Türkçülüğün
yeniden ayağa kalkması ve beraberinde Türk milletini de kaldırarak Türk'e ait
zihin dünyası, kavram ve kurumlar ile dünyayı anlamlandırması, sonra da dünyaya
bir şeyler verebilmesi ancak böyle mümkündür. Anlamlandırmayan, dünyaya bir şey
vermeyenlerin varlığı şüphelidir ve elbette sona ermeye mukadderdir. Türk
varlığının devamı bu ruha bağlıdır.
XV- 3 Mayıs ruhu ebediyyen var
olsun!
Pirali Çağrı ŞENSOY
3.5.17
Yorumlar
Yorum Gönder