NOSTALJİ DUYGUSU ÜZERİNE


            Nostalji duygusu üzerine düşündüğüm konulardan bir tanesidir. İnsanlar neden geçmişlerindeki anılara sempati beslerler? Neden eskilerden gelen müzikler içimizde garip duygular yaratır? Çocukluğumuza, gençliğimize ilişkin bir nesne bizi eskilere götürür, ama bu yolculuk mutlu / huzurlu bir yolculuktur. Bu mutluluğun / huzurun kaynağı nedir?
            Bu zamana kadar nostalji duygusunu Schopenhauer’dan esinlendiğim şöyle bir teoriyle izah ediyordum: İnsan süjesi / anlamlandıran ben, kendinden-şey bir varlık olarak, bugündedir. Benliğimiz şu andadır, anı yaşar. Geçmişe dönüp baktığımızda algılayan bende gerçekleşen eylem, zihne depo edilmiş bir takım verilerin algılayan ben tarafından algılanmasıdır. Şöyle ki, 2000 yılında çalan bir müzik hafızamızda depolanmıştır. Bu müziği dinlediğimiz 2000 yılındaki o anı tekrar “orada” olarak yaşamamız mümkün değildir. Ancak o andan aklımızda kalan ve zihnimize depo edilen izler hatırlama faaliyetiyle bugüne taşınır, bugünde bulunan algılayan ben tarafından algılanır. Dolayısıyla geçmiş anı yaşayan (yaşandığı an için) süje olan / algılayan benlik, hatırlama faaliyetiyle birlikte bugünün algılayan beni karşısında algılanan bir şey, yani bir nesnedir. Hakiki benlik, anda yaşayan, hiçbir zaman nesne olmayan benliktir. Hatırlama faaliyetiyle algıladığımız geçmişteki benlik nesneleşir ve ben olma özelliğini kaybeder, o artık bize yabancıdır.
Peki bu durumda nostalji duygusunu yaratan nedir? Nostalji duygusunu yaratan tam da bu yabancılaşmadır. Anı yaşayan benlik rahatsızdır, huzursuzdur, tedirgindir. Hatırlanan yani hatırlama eyleminin nesnesi hâline gelen geçmişteki benlik, hatırlanan anı yaşarken bu rahatsızlığı ve tedirginliği kendinde taşıyorken; bugünden bakıldığında artık o duygularından arındırılmış, daha doğru tabirle duyguları algılayan bene yabancılaşmış bir benliktir. Bundandır ki geçmiş bize daima sevimli gelir. Sıkça “zor günlerdi, ama güzel günlerdi” denildiğine şahit olmuşuzdur. Dahası, kötülüğüne şahit olduğumuz bugün de algılanan bir nesne hâline geldiğinde (yani gelecek dediğimiz zamanda) hayırla anılacaktır. Öyle gariptir ki, hayatımızın en zor günlerini bile mutlulukla yâd ederiz. Geçmişte yaşadığımız kötü bir anı kahkalarla anabiliriz. Bu gayet normaldir, çünkü artık algılayan / kendinde-şey olan ben o günde değildir, yani acı ve ıstırabın muhatabı değildir. Başkalarının acısıyla alay ederken sahip olduğumuz cüretkârlıktan farksızdır bu. Tek farkla ki, acının sahibi ben olduğumdan ahlakî bir ayıplanmaya muhatap da olmaz bu alay.

            Ancak bu teoriyi birçok açıdan eleştiriyordum. Bu teori evet mutsuzluğun nostalji duygusunda neden kaybolduğunu açıklayabiliyor. Fakat beni duygulandıran, beni o zamana dönerek yaşama isteğine yönelten nedir? Yahut nostalji duygusunda mutluluk neden kaybolmaz? Taşa baktığımda, şayet sanatsal bir görünümü yoksa, mutlu olmam. Bir duvara bakmak beni tek başına mutlu etmeye yetmez de, geçmiş hatıralarımın nesnesi olan bir oyuncak beni neden mutlu eder?
            Şu sıralar varoluşçu felsefe üzerine okumalar yapıyorum. Yukarıda sıraladığım sorular okumalarım esnasında da zihnimde dönüp duruyor. Okumaların ve soruların diyalektiğinden bazı sorulara cevap olacak şöyle bir teori daha düşündüm: Nostalji duygusunun temelinde ölüm düşüncesi yatmaktadır. Nostaljinin mutlu etmesi bundandır. Bugünde yaşayan ben öleceğim zamanı bilmemekteyim. Her an ölebilirim. Dahası ölümü hissedecek olan anlamlandıran yani şu anda var olan benim. (Ölüm korkulası bir şey mi, bu farklı bir konu olup tartışma dışıdır. Fakat bilinen her şeyin değişmesi, var olan düzenin bozularak bilinmeyen bir düzenin kurulacak olması insanı tabiatı gereği tedirgin eder. Ölümün de kısa tarifi budur.)
İşte, ölmeyecek olan, daha doğru tabirle ölmemiş olan geçmişte yaşayan ve artık benim anlamlandırmamın nesnesi hâline gelen benliktir. Ben geçmişte ölmedim. Öyleyse geçmiş benim için güvenlidir. Her ne kadar geçmişte hasta da olmuş olsam, her ne kadar sevdiğim şeyleri kaybetmiş de olsam, zorluklar ve sıkıntılarla karşılaşmış da olsam geçmişte ben “orada”ydım. Fakat bugün? Bugün hasta değilim ama olabilirim, sevdiklerim yanımda ama kaybedebilir, sıkıntım yok ama her an var olabilir. Ve en tedirgin edicisi, geçmişte ölmedim fakat bugün ölebilirim. Ölmemek, yani güvende olabilmek için geçmişin zor günlerine dönmeyi seve seve kabul ederim. Ölümü gördükten sonra, sıtma olmak beni mutlu edecektir. Nostalji duygusunun kaynağı sanıyorum bu güvende olma duygusudur.
            Bu teori tüm sorularıma cevap oldu mu? Henüz değil. Hâlâ karanlıkta kalan taraflar olduğu muhakkak. Fakat şimdilik elimdeki en iyi teori bu. 08.02.2019

Pirali Çağrı ŞENSOY

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

Zevkler ve Renkler Tartışılır: Rölativizme/Göreceliliğe Eleştiri