6’LI MASANIN KAÇINILMAZ SONU
GİRİŞ
Usûl esasa mukaddemdir. Yanlış
bir usûl (yöntem/metot) kullanılarak doğru bir sonuca varmayı beklememek
gerekir. Zira usûl aynı zamanda esasın amillerinden bir tanesidir. Kendisine
mahsus bir aletle kesilmesi gereken bir mücevheri çekiçle kesmeye çalışmak
mücevherin kırılmasına ve zayiatına sebebiyet verir. Yine bilindik bir örnekle
birlikte düğmeleri yanlış iliklenmeye başlandığında, yani gömlek ilikleme işine
yanlış bir usûlle girişildiğinde neticede doğru bir sonucun ortaya çıkmasını
beklemek mümkün değildir.
Dün Meral Akşener'in
açıklamalarıyla birlikte kamuoyunda "6'lı Masa" olarak bilinen
Cumhuriyet Halk Partisi, İyi Parti, Saadet Partisi, Demokrasi ve Atılım (DEVA)
Partisi, Gelecek Partisi ve Demokrat Parti'den oluşan yapının dağıldığını
öğrendik. Siyaset arenası savaş alanına döndü ve herkes birbirini suçlamaya
başladı. Ancak yanlış bir usûlle yola çıkan bu hareketin bugünlerini görmek
değil, başarısını görmek şaşırtıcı olurdu. Bu yazıda bugüne değin dost
meclislerinde dile getirdiğimiz bazı hususları unutkan olan hafızama ileride
dönüp bakmak için ve tarihe not düşebilmek için yazıya geçirmeye çalışacağım.
6'LI MASANIN HATALARI
1. Hata: Kapsamı Genişletmek
Her şeyden önce 6'lı Masa kuruluş
maksadının çok dışında bir yapıya sahipti. 6'lı Masa'nın isabetle tespit ettiği
ve çözümüne çare olmak iddiasıyla kurulduğu esas problem Türkiye'nin
"başkanlık sistemi" denilen hükûmet sistemiydi. Gerçekten de
özellikle geçtiğimiz ay yaşanan büyük felâket, daha önce nicelerini örnek
verebileceğimiz gibi, bu sistemin Türkiye için bir baş belası olduğunu
gösterdi. Hukukçular tarafından defaetle eleştirilen bu sistem ülkenin
hâlihazırda mevcut olan tüm sorunlarına katalizör etkisi yaparak ülkeyi
felâkete sürüklemektedir. Bu sebeple 6'lı Masa'nın ilk iddiası başkanlık
sistemine alternatif "Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem" tasarısı
hazırlamaktı.
Ancak 6'lı Masa bununla
yetinmedi. -Belki de iyi niyetle ve heyecanla- Türkiye'nin her alanda
sorunlarına çözüm geliştirebileceği yanılgısına kapıldı. Toplantı üstüne
toplantı yaptı, her türlü politik ayrıntıyı tartıştı ve yüzlerce sayfa metin
yayınladı. Birbirinden farklı geleneklere sahip bu altı siyasî partinin bu
kadar ayrıntılı ve sayıca fazla politikada uzlaşması mümkün olmadığı gibi pek
iyi bir şey de değildir. 6'lı Masa için olması gereken bir "modus
vivendi" belirlemek, modus vivendi dışındaki konularda 6 partiye de
özgürlük alanı tanımaktı. Bu hem politik tartışmaların yapılabilmesi için alan
açmaya yardımcı olacaktı hem de siyasî partilere ve cumhurbaşkanı adaylarına
geniş bir alan sağlayacaktı. 6'lı Masa'nın belirleyeceği modus vivendi
"parlamenter sisteme dönülmesi, ülkede kutuplaşmanın sona ermesi için
çalışılması, demokratik bir hukuk devletinin inşa edilebilmesi için temel bazı
önlemlerin alınması" gibi geniş kapsamlı ve hayati ehemmiyette konularla
sınırlı olmalıydı.
2. Hata: Seçim İttifakına Dönüşmek
Türkiye uzunca bir süredir
kutuplaşma ve nefret duygularının hâkim olduğu bir siyasî iklime sahip. Buna
karşın 6'lı Masa bir umut olarak tezahür etti ve "birbirinden farklı
geleneğe sahip siyasî partiler olarak biz Türkiye'deki hâkim siyasî iklimin aksine
uzlaşabiliyoruz" iddiasına sahipti. 6'lı Masa'yı değerli kılan
farklılıkların uzlaşabilmesiydi. Nihâyetinde Yusuf Akçura'nın tespit ettiği üç
siyaset tarzından da (Batıcı, İslamcı, Türkçü), ekonomik olarak liberal
yaklaşımdan daha devletçi yaklaşıma kadar farklı fikir ve dünya görüşlerine
sahip, farklı kırmızı çizgileri ve öncelikleri olan partilerin bir "modus
vivendi" inşa edebilmesi çok değerli bir şeydi.
Ancak 6'lı Masa bu iddia ile
yetinmedi. Bir seçim ittifakına dönüştü. Birbirinin listesinden aday olmayı,
seçilecek cumhurbaşkanının kabinesinde farklı bakanlıkları paylaşmayı masanın
gündemi hâlinde getirdi. Daha da önemlisi -yukarıda da kısmen işaret ettiğim
üzere- ayrıntılı ortak politikalar benimsemeye çalıştı. Bu da 6'lı Masa'daki
siyasî partilerin "farklı" olduklarından çok "benzer"
oldukları ya da benzemeye başladıkları anlamını taşıyor. Hâlbuki Türkiye'nin
ihtiyacı olan her konuda uzlaşmış bir yeni hükumetten daha çok her konunun
tartışılabildiği ve farklı fikirlerin rahatlıkla dile getirilebildiği
demokratik, özgür bir siyasî iklimdir. Ancak yirmi yıllık bir tek parti
iktidarı ve özellikle bu iktidarın otoriterleştiği başkanlık sistemi tecrübesi
siyasîlerin böyle bir iklimin tahayyülünün dâhi önüne geçiyor gözükmektedir.
3. Hata: Tek Aday Israrı
Bu hata da yukarıda saydıklarımız
ve aşağıda sayacaklarımız gibi diğer hatalarla ilişkilidir. 6'lı Masa'nın
iddiası rakibi olduğu Cumhur İttifakının aksine demokrat oldukları yönündeydi.
6'lı Masa'nın iddiasına göre yirmi yıllık tek parti yönetimi artık halktan
kopuk bir "saray yönetimi" hâline gelmiş, bu sebeple halkın gerçek
gündem ve sorunlarından bîhaber durumdadır. Üstelik her şeyin en iyisini
bildiği iddiasıyla otoriter ve dayatıcıdır. O hâlde 6'lı Masa'dan beklenen
halkın kendi cumhurbaşkanı adayını seçmesine imkân tanıması değil midir? Ancak
böyle olmadı. 6'lı Masa -hadi iyi niyetimizi koruyalım ve yine belki de
farkında olmadan diyelim- cumhurbaşkanı seçmek gibi önemli bir seçimi yapmanın
halka bırakılamayacağı izlenimi oluşturdu. Her ne kadar belirli bir siyasî
partinin genel başkanı olmak sıfatı taşıyor olsalar da temsil kabiliyetleri
kendi partilerinin mensuplarından ibaret olduğunu unutarak tüm halk adına uygun
tek bir cumhurbaşkanı seçmek iddiasını taşıdılar. Kerameti kendinden menkul bu
altı kişinin halka "işte bu sizin adayınız sizin göreviniz bizim irademizi
iktidara taşımamızın aracısı olmaktır" demek -tabirimi mazur görün-
ukalalığı her şeyden önce karşı çıktıklarını iddia ettikleri yaklaşımın bir
benzerinden başka bir şey değildir.
Dahası seçim ittifakına dönüşmek
hatasıyla ilgili söylediklerimiz burada da aynen geçerlidir. Birbirinden farklı
adayların farklı politikalarla halkın karşısına geldiği bir iklimde halkın
politikalar arasında bir tercihte bulunma ve kendisine en uygun gördüğü adayı
en azından ikinci tura taşıma gibi bir imkânı olacaktı. Üstelik bir hayâl
ediniz, bir tarafta kendisinden başka hiçbir mercie söz hakkı tanımayan ve
Türkiye'yi kutuplaştıran bir tek adam, karşısında birbirlerine karşı saygılı ve
bunun bir savaş olmadığının, bir hizmet yarışı olduğunun bilincinde olan
birbirinden farklı siyasî figürler. Bunun tahayyülü bile insana bir tarafta
siyahı, karanlığı, kasveti; diğer tarafta aydınlığı, ışığı ve ferahlığı
çağrıştırmaktadır. Üstelik böyle bir yöntem demokratik olduğu kadar da
Erdoğan'ın rakibini yıpratmasının önüne geçme imkânı yaratabilecekti. Söz
gelimi bir demagog için Kürt politikalarına ılımlı bir adayla mesafeli bir
adayın her ikisini birden yıpratmak mı daha kolaydır yoksa tek ve net bir
politikaya sahip olan bir adayı yıpratmak mı?
Bu imkânı elinin tersiyle iten
6'lı Masa neden böyle bir tercihte bulunduğunu halka izah edebilmiş de değildi.
Farklı cumhurbaşkanı adayları 6'lı Masa'nın belirleyeceği "modus
vivendi"ye uyacağının ahlâkî taahhüdünü vermek ve birbirlerine karşı
saygılı olmak kaydıyla pekâlâ seçimi bir "cumhurbaşkanı adayı belirleme
anketi"ne çevirebilir ve ikinci turda her bir adayı benimseyen muhalif
seçmenin "çoğunluğun iradesine uyma" eğilimi göstermesi garanti
altına alınabilirdi. Bunun yerine cumhurbaşkanı adayı açıklanmadan aday
adayları üstünden gelişen siyasî atmosfer çok açık bir şekilde tüm aday
adaylarını yıprattı.
6'lı Masa tarafından yapılan
hatalardan bir diğeri olarak da sayılabileceği üzere anket sonuçları ve kamuoyu
tepkileri dikkate alınmadı. 6'lı Masa siyasî rakibi olan iktidar partilerini
halkın sesini dinlememekle, en ufak bir aykırı sesi "hain" yaftasıyla
bastırmakla itham etmekteydi. Ancak buna rağmen aynı hataya kendileri de
düşerek anket sonuçlarında çok daha yüksek sonuçlar alan ve kazanma ihtimâli
çok daha yüksek olan siyasî figürleri arka plana itti. Dahası Twitter'da
başlayıp sokağa taşan "aday olma" eylemlerini anlamaya çalışmak
yerine iktidar partilerinin yaptığına çok benzer şekilde "trol"
olmakla itham etti. Tek aday yerine birden fazla aday ile seçime girilecek
olsaydı tüm aday adaylarını yıpratacak ve "otoriterlik izlenimi"
verecek bu tarz gelişmelerin önüne geçilebilirdi. Dahası çoğunluğu gelecek
kaygısı taşıyan gençlerden oluşan bu (Kılıçdaroğlu'na) muhalif gençlere neden
anket sonuçlarına göre seçilmesi çok daha muhtemel olan belediye başkanları
yerine Kılıçdaroğlu'nun adaylığında ısrar edildiği izah edilmedi. Bunun yerine
trollük suçlamaları, Kılıçdaroğlu'nun alevi olduğu için istenmediği gibi saçma
sapan bir itham, tüm anket sonuçlarında en yüksek oyu alan muhalif figür olan
Mansur Yavaş'ın "ülkücü olduğu ve artık sağcılara iktidar verilmemesi
gerektiğinin öğrenilmesi gerektiği" gibi abuk sabuk fikirler ortaya
döküldü. (Tabii bu söylenirken 6'lı Masa'daki beş siyasî partinin sağcı olması
ise ayrı bir ironidir.)
NETİCE
Neticenin nasıl olacağını zaman
gösterecek. Ancak yukarıda 6'lı Masa'nın bugünleri yaşamasının bir yapısal
sorunun neticesi olduğunu ve hiç şaşırtıcı olmadığını ifade etmeye çalıştım.
Esasında yukarıdaki yazdıklarım güncel gelişmelerle ortaya çıkmış değildir. Bu
sorunları dost meclislerinde defaetle dile getiriyordum. Evvelki akşam toplantı
sonrası oluşan iklim üzerine sohbet ederken sevgili Ömer Faruk ağabeyimin
teşvikiyle bu yazıyı her şeyden önce kendime bir hatırlatma olarak kaleme aldım
ve kamuoyunun eleştirilerine sunuyorum. Yukarıdaki hataları yapan bir
organizasyonun bugüne kadar gelmesi seçim atmosferine girilmemiş olmasıyla
alakalıydı. Bu sebeple memlekette bir dönüşümü samimiyetle arzulayanların
birbirlerini suçlamasının anlamı yok. Defaetle üzerinde durduğum üzere 6'lı
Masa iktidar partileri dışında kalan tüm partilerce de kabul edilebilecek bir
"modus vivendi" geliştirmekle yetinse bu organizasyon yine de çok
büyük bir başarı elde etmiş olacaktı. Bazen de durmak gereken mesafeyi ve yeri
bilmek gerekir. Türkiye'nin kendisine politikalar belirleyen, cumhurbaşkanları
seçen elitler grubuna ve "derin muhalefette" değil; farklı fikirlerin
dile getirilebildiği, "hain" ilân edilmeden barış içinde politikalar
üretilip tartışıldığı özgür siyaset ortamına ihtiyacı var.
Ben yazımı bu gelinen olumsuz
gibi gözüken durumun yine de hayırlara vesile olmasını dileyerek bitirmek
istiyorum. Bu sürecin sancısız geçeceğini zaten düşünmüyorduk. Türkiye bir
şeylere gebe, sancısız doğum olmaz. Umarım tevellüt edecek istikbâlimiz bu
günlerimizden daha mutlu ve huzurlu olur.
04.02.2023 / 02:30
Pirali Çağrı ŞENSOY
Yorumlar
Yorum Gönder