KEMAL GÖZLER - 1982 ANAYASASI YÜRÜRLÜKTE Mİ?

Çalışkan Anayasa Profesörü Kemal Gözler “1982 Anayasası Hâlâ Yürürlükte mi? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme” başlıklı bir makale almış. Makalede 1982 Anayasası'nın hâla yürürlükte olup olmadığı "abes sorusunu" soran Gözler, öncelikle neden bu soruyu sorduğunu izah ediyor sonradan bu soruya cevap arıyor.

Türkiye 2002 yılından beri (7 Haziran-1 Kasım ara sürecini hesaba katmazsak) AKP tek parti iktidarı yaşanıyor. Bu süreç içerisinde Türkiye'de birçok tartışmaya ve tavra sahne olduk. Bu tavırlardan en ilginç ve hukukçu vicdanını zedeleyici olanı AKP iktidarının hukuka karşı acımasız ve yıpratıcı tavrı olsa gerektir. Gerçekten de yasa yapma yetkisini elinde bulunduran AKP, iktidarı süresince birçok yasal düzenleme yapma imkânı olduğu hâlde, bu yasal düzenlemeleri yapmak yerine hukuksuzluk yapmayı tercih etmiştir. Kemal Gözler şu harika tespitleri yapıyor:
7. “Hukuksuzluk Devleti”ne Göre “Kanun Devleti” Evladır 
Şüphesiz AKP iktidarı, bugün için Anayasada değişiklik yapma gücüne sahip olmasa da, kanun çıkarma, yürürlükteki kanunlarda değişiklik yapma iktidarına mükemmel olarak sahiptir. Beğenmedikleri kanunlar var ise, bunları bütünüyle veya sadece beğenmedikleri maddeleri itibarıyla değiştirebilirler. 
Örneğin Cumhurbaşkanına hakaret davalarında sanığın her halükarda tutuklanmasını arzu ediyorlarsa, Ceza Muhakemesi Kanununun 100’üncü maddesine bir fıkra eklenip Cumhurbaşkanına hakaret davalarında sanığın tutuklanacağını hüküm altına alabilirler. Keza arzu ediyorlarsa, aynı yolla Cumhurbaşkanına hakaret davalarının gizli görüleceğini ve hatta bu davalarda verilen kararların temyiz de edilemeyeceğini hükme bağlayabilirler. Bu takdirde ortaya hukuk devleti, anayasal devlet değil, olsa olsa “kanun devleti” çıkar; ama bu “kanun devleti” bile şu içinde bulunduğumuz “hukuksuzluk devleti” durumundan evladır. İnsanlar hiç olmaz ise hangi kurallara tabi olacaklarını önceden bilirler ve davranışlarını ona göre ayarlarlar ve Anayasanın 26’ncı maddesine boş yere güvenerek başlarına bela açmazlar; hâkimler de vicdanları sızlamadan tutuklama kararı verirler.

Kemal Gözler'in yazısında dikkat çektiği bir başka husus, AKP iktidarında ülkedeki düşünce hürriyeti cinayetidir. Düşünce hürriyeti, fikirlerine katılmadığımız insanlara bile saygı duyma gereğini getirir. Çünkü, bilimin ve dahi memleketin bu şekilde ilerleyeceğini biliriz. Yakın zamanda bir başka Hukuk hocası, Ceza Hukuku Yrd. Doç.'u Nihat Kanbur kürsüde yaptığı konuşmalardan ötürü şu anda tutuklu durumda. Nihat Kanbur'un avukatı değerli ağabeğim Av. Mehmet İlhan Emen'in Facebook durumunu şu ifadelerle paylaşmıştım
"Memlekette siyaset kürsülerinden bile daha özgür olması gereken bir mecra varsa orası da amfi kürsüleridir. Her gün ders anlatırken hocalarımız "eleştiriyoruz diye sanılmasın devleti/hükumeti eleştiriyoruz, kişileri/filleri eleştiriyoruz" deme mecburiyetini hissediyorlar. Bu kaygılarla birlikte ilim yapılmaz. Özgür düşünce olmadan yaratıcı fikir ortaya koyulamaz. Türkiye'nin yaşadığı süreç tam bir istibdat ve akıl tutulması. Umut ediyorum ki bu kara çağ büyük bir gümbürtüyle birlikte yıkılacak. Altında da yalnızca belirli bir fikir değil; tüm baskıcılar, dogmatikler, farklı fikre tahammülü olmayanlar; eleştiriye, kritik, düşünmeye izin vermeyenler kalacak. 
Bin yılların soğuk duvarını çıplak yumruklarımızla da olsa yıkıp güneşi göreceğiz!"
Türkiye 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan referandumla bir Anayasa değişikliği yaptı. Bu anayasa değişikliği yargıda önemli değişikliklere sebebiyet verdi. Türkiye'de bazı liberal çevreler -ki o zamanlar AKP'yi destekliyorlardı- 12 Eylül Referandumuna destek vermekle hâlâ övünürler. Hâlbuki Türkiye'nin içinde bulunduğu istibdat hâlinin hazırlanması ve yargının siyaset erki karşısında bağımsızlığını kaybetmesi biliyoruz ki HSYK'nın yapısının ve üye seçiminin 12 Eylül referandumunda değişmesiyle yaşandı. Üstelik cemaat mensuplarının bir zamanlar iktidar pastasından payları olan o koltuklara bu referandumla yerleştikleri, daha sonra öküz ölüp ortaklık bozulunca pastanın boğazlarda kaldığı da herkesin malumudur.

Kemal Gözler hocamızın yazısında eleştirilebilecek bir husus "kötü niyet" kavramıdır. Gözler, Anayasa hukukunda da özel hukuktaki gibi "kötü niyet"/"iyi niyet" tespiti yapılabilmesi gerektiğini belirtiyor. Buna sebep olarak da "özel hukukta işliyor, kamu hukukunda işlemesinde ne sakınca var" diyor. Halbuki Gözler hocamızın gözünden kaçan bir ayrıntı, Özel Hukuk davalarında tarafsız bir hâkim tarafından sübjektivitenin değerlendirilmesi yapılırken kamu davalarında bitaraf olmak maalesef pek de mümkün olamamakta, zaten kendilerinin "kötü niyet" dedikleri şey de, yani sorunumuz da bu olarak karşımıza çıkmaktadır. Maalesef siyasiler de, hukukukçular da; ya da hukukçular da, siyasiler de birbirlerinden aşağıya kalmayacak kadar insan ya da bir diğer ifadeyle birbirinden aşağı kalmayacak kadar sübjektif, taraflı ve kötü niyetlidir. Modern hukuk alabildiğine objektif prensipler benimsemektedir ki, bu şehsen tarafımızdan özel hukuk bağlamında eleştirilmektedir. Ancak hukukî bilinç noktasında hukuki bir kötü niyete daha yatkın olan siyasîlerin evleviyetle objektif mekanizmalarla yönetilmeleri gerektiği kanaatine sahibiz.
Türkiye maalesef hep "kötü niyet" detektörlerinden çekmiştir, çekmektedir. Biz de Gözler'in hükumete yönelik "kötü niyet" iddialarını taşımakla birlikte "niyet detektörlüğünün" bu memlekete çok şey kaybettirdiğinin de gözden kaçırılmaması gerektiği hassasiyetine dikkat çekmek istiyoruz.

Son olarak Gözler Anayasamıza uyun" diyor. Her yasa uymak için yapılır. Uyulmayan yasaların yenisinin yapılmasının anlamı yoktur. Bugün hükumetin yegane söylemi "yeni anayasa"dır. Fakat bugün hükumetin samimiyet sınavını geçemediği yegane konu da yine kendi koydukları kanunlara uymaktır. Öyleyse getirdikleri yeni anayasaya uyacaklarının garantisini verebilecekler midir? Herkes eşit, "sultan" daha mı eşit olacaktır? Lütfen, anayasalara ve tüm diğer kanunlara uyun!

Hukukçu olan olmayan herkesin Kemal Gözler'in "1982 ANAYASASI HÂLÂ YÜRÜRLÜKTE Mİ? Anayasasızlaştırma Üzerine Bir Deneme" başlıklı makalesini okumasını tavsiye ederim.

Pirali Çağrı Şensoy 03.05.2016

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

İYİ/KÖTÜ VE DOĞRU/YANLIŞ KAVRAMLARININ KULLANIMI ÜZERİNE BİR NOT