ÖDÜNÇ SÖZLERLE AŞK YAŞAMAK

“Aya gideceğim. Bütün sevdiklerim orada sürgünde olmalı, gidip orada Sokrat ve Galilée'yi bulmalı. Filozof, fizikçi, şair, kavgacı, müzisyen ve uzay seyyahı, hazırcevap ustası… Üstelik âşık. Ama kendine hayrı yok. Rahmetli Hercule-Savinien de Cyrano de Bergerac. Her şeydi... Ve hiçbir şeydi. Her şey olayım derken hiçbir şey olamadı. Gidiyorum. Kusura bakmayın.”

Cyrano de Bergerac’la tanıştınız mı? Ben de bugüne kadar tanışmamıştım. Edebiyat denizi bir hocamın tavsiyesiyle 1990’da çekilen başrolünü Gérard Depardieu’nın oynadığı filmi (ve yine onun tavsiyesi ile Rüştü Asyalı’nın seslendirmesiyle) izleyerek tanıştım onunla, sevdiği Roxane ile ve Roxane’nin sevgilisi Baron Chrisan de Neuvillete ile…
Filmin odağındaki kişi hiç kuşkusuz Cyrano de Bergerac. Onun kadar maharetli bir savaşçı ve onun kadar usta bir şair bulmak da, olmak da zor. Aynı zamanda da sevdiğinin mutlu olması için aşkını kalbine gömerek, sevdiğini mutlu etmek için onun sevgilisine şiirler veren bir âşık!
                Ancak dikkati Cyrano de Bergerac’a değil, biricik Roxane’in sevgilisi Baron Christian de Neuvillete’e çekmek istiyorum. Christian’ın aşkı yaşayışıyla bizimki ne kadar da birbirine benziyor!
                Christian yakışıklıdır, Cyrano ise çirkin. Christian aşkta bizim gibi ileri gider, sevgisini bir an önce eyleme dönüştürmekte acelecidir. Cyrano ise şiirlerinin sevdiğinin dudaklarından dökülmesinden daha büyük saadet bilmez. Christian sevdiğinin bedenine âşık olmasını isterken, Cyrano kendi ruhuna âşık etmiştir bile sevdiğini, hem de sevdiği bile bilmez bunu!
                Cyrano sevdiği Roxane’i mutlu etmek için Christian’a şiirler vermektedir. Roxane’ı büsbütün Christian’a âşık etmiştir. Cyrano’un demesiyle Christian Cyrano’ya maske olmuştur, Cyrano Christian’a gölge… Roxane sevdiğinin dudaklarından da duymak ister –Christian’ın yazdığını sandığı- güzel şiirleri. Ne hazin ki, Christian kabiliyetsizdir. Zaten anlaşılan o ki, derin bir gönle de sahip değildir. Maksadı aşkı yaşamak değil, bir an evvel vuslata ermektir.
                Böylece bir gece serenat yapmaya giderler Roxane’in balkonunun altına. Cyrano fısıldar sözleri, Christian seslenir. Bakar ki olacak gibi değil, Cyrano girer devreye. Christian bekler ki Cyrano aşsın Roxane’nin engellerini. Cyrano aşk dolu sözleri söyler; etkilenen Roxane teslim olur Christian’a. Christian ermiştir maksadına… “Ödünç sözlerle” satın almıştır Roxane’in kalbini. Hâlbuki Roxane’in âşık olduğu Christian olmamıştır, Cyrano’nun ruhudur.
                Şunları söyler o gece Cyrano de Bergerac: “Ne güzel böyle tatlı tatlı konuşmak yüz yüze gelmeksizin birbirimizden uzak. Ne hoş böyle nerde olduğumuzu hayal meyal kestirmek… Siz yerlerde sürünen uzun bir pelerinin karaltısını görüyorsunuz, ben ise bir yaz elbisesinin beyazlığını fark ediyorum. Ben şimdi yalnız bir gölgeyim ve siz sadece bir aydınlık. Ve sanıyorum bunu size ilk kez söylüyorum.”
                Diyorum ya… Christian ne kadar da biz! Şiir kitapları alır yanık yüreklerin şiirlerini ezberleriz muradımıza ermek için. Yazacak aşka sahip değildir yüreğimiz şairlerinki gibi… Hâlbuki şairler yaşarlar bizimle birlikte sevgimizi. Sevdiklerimizin âşık oldukları biz değil, “sözlerini ödünç aldığımız” şairlerdir. Bizse aşkın bir öznesi değil, yalnız aracılığını ederiz bilmeden. Nedir bizim yaptığımız? Aşk mı? Yoksa bir maksat uğruna aşkımızı başkalarına yaşatmak mı?
                Öyleyse insan sevdiğine kendi dizeleriyle seslenmeli! Ancak böyledir ki Ödünç ruhlarla değil, kendisi yaşar sevgisini…
                Uzun zamandır şiir yazmıyorum. Ancak yazmanın hep hasretini çekiyorum. Geçen gün gördüğüm dehşet güzellikte bir manzara için Twitter’dan “Şiir yazmak istiyorum, fakat vaktim yok” yazmıştım. Şiir yazmak vakit ve emek ister. Umarım bir vesiledir bu film bana tekrar şiire dönmem için.
                Birkaç yıl önce son yazdığım şiiri paylaşmak istiyorum:

Aşkın izahıymış küçücük bir kelebek
Ömrüm kısadır lâkin uçarım vuslata dek!
Hasret ile bir beste çalar belki bu kez
Günler geceler geçse bu hasret dinemez!
Dinmez! Yine yorgun, yine bitkin harabım…
Dinmez! Dinemez gönlü yakan ıstırabım!
Gözden süzülen bir iki yaş damlası ancak
Yağmur gibi yağıp vuslata dek hep akacak!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

İYİ/KÖTÜ VE DOĞRU/YANLIŞ KAVRAMLARININ KULLANIMI ÜZERİNE BİR NOT