YOKLUĞUN YOKLUĞUNA DAİR

                Varlığın varlığı hakikatin ilk sağlam kalesidir. Kendimi, evreni, var olan her şeyi soyutlasam da soyutlayamayacağım şey olarak “varlık” karşıma çıkmakta… Var olanın var olduğuna kuşku yok. Peki ya yokluk?
                Yokluk insan müdrikesinde mevcut olmayan bir şeydir. Daha doğrusu, varlık keyfî iken, yokluk keyfiyete has bir kavram değildir. Bir şeyin yok olmasını tahayyül edemeyiz. “Yokluk” denildiğinde benim aklımda karanlık/simsiyah bir uzay boşluğu canlanır. (Bir de politikacıların erdemi.) Hâlbuki karanlık/siyah var olan bir şeydir. Bir şeyi tahayyül etmekle onun hayâlini var kılarız. Meğerki yokluk olsun. Yokluğun bizatihi kendisini tahayyül etme, kavrama imkânına sahip değiliz.
                “Yok”, “hiç” kelimelerini günlük hayatta kemiyet belirtirken kullanırız. Masanın üzerinde “hiç” elma olmaması masanın üzerinde “hiçlik” olduğu anlamını taşımaz. Nicelik itibariyle “0 elma” olduğu anlamını taşır. Öyleyse varlık ontolojik bir konusuyken yokluk (nesnenin niceliğini belirtmeye yaradığından, belki) epistemolojik bir konudur.
Varlık sahasının içerisindeki evrenimizde yokluğa imkân ve yer yok. Her oluş yeni oluşlar doğurur. Var olan hiçbir şeyin yok olamaması, ancak şekil değiştirmesi de fizik ve kimya yasalarının felsefemize yaptığı bir katkıdır. Vakumu görüyorsunuz, içeriden havayı söküp aldığında tabiat içeriyi boş bırakmıyor hemen içi boşaltılan nesne büzülüyor, yokluğa imkân tanımıyor. İdrakimiz bile boşluğa imkân tanımıyor. Uyuyoruz, rüya görüyoruz. Rüya görmemişsek şayet uyuduğumuz gibi uyandığımızı sanıyoruz. Zaten idrakimizin kaybolması olması, bizim yok olmamız demektir. Aynada iki gözümüzü de kapalı görme imkânımız yok!
Hayâli olan şeyler de var mıdır pek? Hiçbir hayâl yokluk üzerine değildir. Hayâller en azından hayâl dünyasında bir varlık sahibidir. Ve her hayâl de bilkuvve varlık sahibidir. “Hayâl kuran ben” açısından baktığımda da, dışımda gördüğüm ile hayâl ettiğim arasında felsefî olarak fark yok. Her ikisini de gözlemlerken müdahil oluyorum. Ne hayâlimdeki evrenin, ne de dışımdaki evrenin gerçek rengini göremiyorum. Gördüğüm gözüme çarpan atomlara beynimin verdiği anlam. Tabiatın gördüğüm şekildeki tasavvurunu aklım veriyor. Hayâli de aklım kuruyor. Farkı ne?
Öyleyse şunu kabul etmemiz gerekiyor: “Yokluğun yok olduğu” zihnin bir kaidesi ve zorunlu ilkelerindendir. Ancak yokluğun yok olması kendi içerisinde bir çelişki taşır. Zira nitelik itibariyle “yok olan” hiçbir şeyi var olmadığına, “yokluk” dediğimiz şeyin de nitelik olarak yok olduğunu ispatlamaya çalıştığımıza göre “yokluğun yok olmasından” nasıl bahsedebiliriz?
Bu noktada “yokluk” dediğimiz şeyin “varlığın yadsınması”ndan, “varlık” yerine
konulabilecek “x”ten başka bir şey olmadığını fark ediyorum. “Nitelik olan yokluk” varlık kavramından çıkan ve fakat bir yanılsamadan başka bir şey değil. En başta müdrikenin ilk sağlam kalesi olarak “varlık”ı kurdum. Çünkü “varlığı yadsımakla” yokluk elde edeceğimi gördüm. Yokluktan bir varlık türetmem mümkün değil. Var olan bir şeylerin olduğuna kuşku duymuyorum. Bu satırları yazıyorsam ben olmasam, bunlar bir yanılsama olsa bile bir şeyler var, buna kuşku yok. Yokluktan varlık çıkmıyor, çünkü yokluk salt hiçlikten ibaret. İçinden kendi olmayan bir şey çıkartma imkânına kabil değil. Dolayısıyla hiçlik bir idrak yaratamaz. Varlık da içinden kendisinden başka bir şey çıkartmıyor. İdrakim varlıktan çıkıyor ve (varlık karşısında) ikinci sınıf bir “varlık” olarak var oluyor. Ancak varlık yokluğun aksine kendisini kavratmak ve zıddını tahayyül ettirmekle “yokluk” tasavvurunu kuruyor. Öyleyse bu “yok olan yokluğun” “varlığın-zıddı” olarak kurulduğunu, yokluğun kaynağını ve temelini kadim düşmanı olan “varlık”tan aldığını görüyorum.
O hâlde “yokluğun yokluğu” cümlemi şöyle de kurabilirim: Varlık-dışılık varlık-dışıdır.


 20.07.2017 
Pirali Çağrı ŞENSOY

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

Zevkler ve Renkler Tartışılır: Rölativizme/Göreceliliğe Eleştiri