TANRI, ZAMAN, HAREKET


Tanrı, Zaman, Hareket


            Tanrı’nın zaman ve mekânla ilişkisine dair fikirleri daha evvel okumuştum. Ancak geçen gün bir sohbet esnasında Tanrı’nın geleceği bilemeyeceğine dair ortaya atılan düşünceler aklımda Tanrı’nın zaman ve mekânla ilişkisine dair bir takım düşünceler canlandırdı. Üstüne bir de Kindî felsefesinde bu soruna işaret eden bazı tartışmalara rastlamam konu üzerinde biraz düşünmeme sebep oldu. İşbu yazıyı bu fikirleri unutmamak, paylaşıma açmak, üstesinden gelemediğim sorular için okuyucuların fikrini almak maksadıyla yazıyorum.

            I. Zaman ile Hareketin Birbirine Bağlı Oluşu

            Zaman denildiğinde ne anlamalıyız? Ben zamanı bir ölçü olarak anlıyorum. Zamanı anlayabilmek, doğru tabirle farkına varabilmek için bir harekete ihtiyaç duyuyorum. Bu itibarla zaman hâlden hâle geçişlerin yani hareketin bir ölçüsü olarak karşıma çıkıyor. Zamanı ölçebilmek için kullandığımız aletler akrep ile yelkovanın hareketlerinden oluşuyor. Yelkovan saatin yüzünde bir tam turu tamamladığında bir saat geçtiğini anlıyorum. Yahut elektronik saatlerde dakika ve saat ibreleri sürekli bir değişim içindeler. Zamanı ölçmeye yarayan bir alet olmadan da zamanın geçtiğini anlayabiliyorum. Ancak bu durumda da ben hareket hâlindeyim. Bu hareketlilik hâli elbette yürümek, koşmak gibi bir hâli değil. Benliğin andan ana geçişi, her bir anda farklı bir düşünceye sahip olmam, sürekli vücudumda bir değişim ve dönüşümün olması, diyalektikçi filozofların tabirleriyle bir an evvelki benle bir an sonraki benin farklı olması zamanı kavramamı sağlıyor. Buradan zaman ve hareketi bağımsız olarak ele alamayacağımızı, zamandan bahsedebilmek için bir harekete ihtiyaç duyduğumuzu anlıyorum.

            II. Tanrı’nın zamandan münezzeh oluşu

            a. Tanrı’nın kendisinde eksikliği barındırmaması dolayısıyla

            (i.) “Tanrı kendisinde eksiklik barındırmayandır”. Tanrı olmanın sonucu budur, diğer bir deyişle eksikliği bünyesinde barındırmayana Tanrı denir. Tanrılığın eksikliği barındırmaması Tanrı’nın zamandan münezzeh olmasını zorunlu kılar. Neden? Çünkü biraz evvel ifade edildiği üzere zaman hâlden hâle geçişler bütününü ifade eder. Tanrı’nın hâlden hâle geçtiğini söylemek mümkün değildir. Bunun iki sebebi var. Birisi Tanrı’nın bir hâlden diğer hâle geçtiğini söylemekle Tanrı’nın herhangi bir zamanda bir diğer zamana göre eksikliği olduğu ifade edilmiş olur. Şöyle ki, Tanrı ya mükemmel değildir ve kemale erer; yahut mükemmeldir, ifsat olur. Genç olan olgunlaşır, olgun olan çürür; zaman şeyler üzerinde böyle etki eder. Eksikliği bünyesinde barındırmayana Tanrı dediğimize göre bu durum Tanrılıkla bağdaşmaz. (ii.) İkinci olaraksa bir zamandaki Tanrı ile diğer zamandaki Tanrı’nın farklı olması tabiatiyle birden fazla Tanrı’yı mümkün kılar. Ancak Tanrılık tek olmayı gerektirir. Birden fazla Tanrı –aşağıda ifade edileceği gibi- kendilerinden önce bir Tanrı’yı, “Yaratıcı zemini” zorunlu kılar ki bu durumda sonrakilere artık Tanrı denilemez. Öyleyse Tanrı dediğimiz şeyin zamandan münezzeh olması gerekir.

            b. Tanrılığın ikinci bir tözü imkânsız kılması

            İkinci olarak -Tanrı mefhumu üzerine konuşurken meseleyi en baştan almak gerekiyor aslında. Ancak kısa bir blog yazısı olması hasebiyle önceki düşüncelerimi tekrar etmeyeceğim. Eski yazılarıma müracaat etmenizi[1] yahut sonraki yazılarımı beklemenizi arz edeceğim. Şimdilik bir ön kabulle başlayacağız:- Tanrı tek tözdür. Tanrı olmak ikinci bir tözün varlığını imkânsız kılar. Çünkü birden fazla töz, kendilerini var edecek bir zemine yani daha kapsayıcı, daha yüce bir töze ihtiyaç duyar; bu durumda onları önceleyen bir töz vardır ve bu birden fazla olan şeye artık töz denemez. Bu durum Tanrı’nın kendisiyle birlikte ikinci bir töze imkân vermeyeceğini gösterir. Bu durumda ikisinden biri öncelikli olmalıdır ve Tanrılık kavramı sonralığı kabul edemeyeceğine göre Tanrı öncelikli olan, tek töz olan olarak zamanı önceleyecektir.

            c. Zamanın sınırlayıcı oluşu ve Tanrı’nın sınırlanamaz oluşu

            Üçüncüsü ise zamanın bir belirteç olmasıdır. Zaman tabiatı itibariyle bir şeyi belirler. Her belirleme bir sınırlamadır. Ben kendimi ben olarak ifade etmekle sizden kendimi ayırır, sınırlar, belirlerim. Yine ben yirminci ve yirmi birinci yüzyıllarda yaşamakla artık on dokuzuncu yüzyıldan dışlanır, sınırlanırım. Yine 2018 yılındayız dememle dünyanın 2019 yılını henüz yaşamadığı anlaşılır. Bu itibarla zaman şeylere bir çizgi çeker, onu diğerlerinden ayırır ve sınırlar. Tanrılık, sınırlama kabul etmez. Çünkü her sınırlama bir eksiklik ifade eder. Tanrı’nın eksiklik kabul etmeyeceğini yukarıda ifade etmiştik. Zamanın sınırlamadığı bir şey ise ya zamanın kendisi olmalıdır, ya da onu aşkın bir şey olmalıdır. Tanrı’yı zamandan ibaret saymak mümkün olamayacağına, bu O’nun diğer birçok vasfını inkâr anlamına geleceğine göre; Tanrı zamandan üstündür, zamanı aşkındır, zamandan münezzehtir.

            III. Tanrı’nın fail oluşu

            Buraya kadar Tanrı’nın zamanla ilişkisini inceledik ve karşımıza Tanrı’nın zamandan münezzeh olduğu şeklinde bir sonuç çıktı. Ancak bu durum bizim için başka bir sorunu beraberinde getiriyor. Yukarıda zamanın hareket olduğunu, her hareketin bir zamanı zorunlu kıldığını ifade etmiştik. Hareketsiz olan şey zamandan münezzehtir. Ancak hareket başladığı anda ilk hareket ile son hareket arasında hâller arasındaki değişimler zamanı meydana getirir. Bu durumda Tanrı’nın zamandan münezzeh olduğunu söylemek Tanrı’nın hareketsiz olduğunu söylemekle bir nevi eş anlamlıdır. Ancak Tanrı’yı Tanrı yapan bir başka sıfat da Yaratıcı olma sıfatıdır. Biz bizi Yaratana Tanrı diyoruz. Yaratmak ise tabiatıyla bir harekettir. Ancak zamandan münezzeh olmasıyla hareketsiz olması gerektiğini söylemiştik. Bu durum bir çelişki yaratmakta ve ortaya iki ihtimal çıkartmaktadır: (i.) Tanrı bizi yaratıp hareketine son vermiştir, ancak bu durumda hem Yaratırken hareket yapmıştır hem de hareketli olmak ve hareketli olmamak hâlleri arasındaki değişim de bir hareket ve tabiatıyla zamanlı bir süreçtir. Bu durumda Tanrı zamandan tenzih edilememiş olur. (ii.) İkinci ihtimalse Tanrı’nın yaratıp hareketine devam etmesidir ki bu da yukarıda açıklandığı üzere Tanrı’yı zamanın içine sokmak anlamına gelecektir.

            IV. Sorunun ortaya konulması

Pekâlâ, öyleyse, Tanrı zamandan münezzeh bir hareketsiz midir, zamanın için sınırlı bir hareketli midir? Her iki durum da Tanrılık sıfatıyla bağdaşmayan durumlar, dolayısıyla mantık hatalarından ibaret cümlelerdir. Zamandan münezzeh bir hareketsiz, üç köşesi olan dörtgen kadar mantıksız bir cümledir. Hakeza Yaratıcı olmayan ya da sınırlı olan bir Tanrı’dan bahsetmek de böyle bir mantık hatasıdır. Çünkü Tanrı yaratıcı olan anlamına gelmekteyse, yaratıcı olmayan Tanrı diğer bir söyleyişle yaratıcı olmayan yaratıcı anlamına gelir ki bu safsatadır. Öyleyse bu sorun nasıl aşılabilir?

                a. Kant’a atıf ve bilgi felsefesi

            Sorunu aşabilmek için insan aklının sınırlarını çizen Kant’a müracaat etmekten başka bir imkân bulamıyorum. Kant insan aklının bir düşünce mekanizması olduğunu, bu düşünce mekanizmasından bağımsız düşünmesinin mümkün olmadığını ifade etmişti. Doğrudan Kant’ın cümleleri olmamakla, ondan mülhem olarak, anlama olayına dair fikirlerimi şöyle ifade edebilirim: Bir anlamaya çalışan, bir de anlaşılmaya çalışılan vardır. Anlamaya çalışan şey özne/süje, yani benim. Anlaşılmaya çalışılan ise bir öz varlığa, gerçek varlığa, kendisine ait varlığa sahiptir, Kant buna numen diyor; bir de anlamaya çalışanın yani öznenin algısında bir varlığa sahiptir, Kant buna fenomen diyor. Anlamaya çalışan, anlamaya çalıştığı şeyin öz varlığına dair bilgiye asla erişemez. Yalnızca kendi algısında ona dair bir bilgiye sahip olabilir. İşte insan aklının bu anlama mekanizması “nedenselliği” dolayısıyla zamanı ve mekânı (diğer bir tabirle hareketi) içermektedir. İnsan aklı nedensellikten bağımsız olarak düşünememektedir. Kant bize anlamlandırmadaki bu sorunun anlaşılmaya çalışılanın özünden değil, anlamaya çalışanın anlaşılmaya çalışılanı öz varlığıyla bilememesinden, diğer bir deyişle onu kendine mal ederek algılamasından kaynaklandığını gösterdi.

                b. Tanrı Fenomeni

Bu bilgileri sorunumuza uyguladığımızda ortaya şu sonuç çıkıyor: Tanrı zamandan münezzeh olmalıdır ve Tanrı fail olmalıdır. Bu zorunluluklar insan aklının Tanrı mefhumuna –Tanrı’ya değil, Tanrı mefhumuna- yüklediği anlamın sonuçlarıdır. İnsan aklı Tanrı kavramından bunları anlar, bu kavrama sahip olan şeye Tanrı der. Bu itibarla bu ifadeler Tanrı’nın zatına dair olmayan, ancak Tanrı fenomenine, yani insanın Tanrı’ya dair algısına dair olan ifadelerdir. Gerçekten de Tanrı’ya dair söylediğimiz tüm sözlerin bir insanilik içermesi Tanrı’nın zatının bize gayb olmasından dolayı Tanrı fenomenine yöneliktir. Bu fenomen gayet insanî ve insansıdır. Tanrı’nın öfkelendiğine yahut hoşnut olduğuna dair antropomorfik düşünceler hep bu Tanrı fenomeninden doğmaktadır. Böyle olmak zorundadır da... İnsan, ancak insan gibi anlar, dolayısıyla anlatılmaya çalışılan şey insanın anlayabileceği gibi olmalıdır. Bu da benim sohbetlerde Tanrı’nın insanî özelliklere sahip olması (antropomorfizm) değil de “insanın Tanrı’yı insanın anlayabileceği şekilde anlaması” şeklindeki düşüncemi anlatmak için muzipçe “tersten antropomorfik” diye uydurduğum durumu ortaya çıkartmaktadır.

V. Sonuç

Bunu ifade etmek sorundan kaçmak, sorunu ötelemek mi? Bilemiyorum. Ancak insan aklının içine düştüğü bu soruna mantık çerçevesinde verebileceği bir cevaba şuan için ulaşmış değilim. Geleneksel dinî öğretiler bize Tanrı’nın hem zamandan münezzeh olduğunu, hem de fail olduğunu öğretiyor. Tanrı’ya dair zihnimizde oluşturduğumuz fikir de zamanla sınırlanamaz, eskimez ve zamanı önceleyen; aynı zamanda da Yaratan ve hareket eden bir Tanrı’ya yönelik. Ancak bu durum yukarıda kısaca izah edilmeye çalışılan çelişkiyi ortaya çıkartıyor. Nedenselliğe hapsolmuş insan zihninin Tanrı’yı zamandan bağımsız düşünmesi pek mümkün olmuyor. Bu durumda ortaya “tüm zamanları kuşatıcı bir zaman” şeklinde bir fikir atılabilir. Ancak bu durum kendi içerisinde zaman içermesi bakımından aynı sorunları yine devam ettiriyor. Bizi yaratmadan önceki Tanrı ile bizi yarattıktan sonraki Tanrı artık farklı sıfatlara haiz olmakla yukarıdaki sorunları her hâlükârda devam ettiriyor.
Tüm bu düşüncelerin sonucu olarak ben vardığım noktada Tanrı’nın fenomeni itibariyle zamanın içinde, ancak zamanın içinde olmakla kalmayıp zamanı aşan bir öze sahip olduğu şeklinde sağduyuya ters bir kanaat ediniyorum. Aynı şekilde özü itibariyle de fail, yaratıcı; ancak fenomen itibariyle hareketsiz bir Tanrı düşüncesine şuan için sahibim. Fenomenin hareketsiz olması bir takım adetullah, sünnetullah denilen yasalarla varlığın devamını sağlayan, ancak özü itibariyle her an varlığa ve zamana müdahale eden, yine sağduyuya aykırı tasavvur anlamına geliyor. Aşkına dair konuşma tabiatıyla sağduyudan kopmayı, mantık yasalarını zorlamayı gerektiriyor.
Burada ortaya çıkan bir sorun daha var. Zaman-dışı olan Tanrı hareketsiz olduğu hâlde nasıl oluyor da zaman içindeki şeylere müdahale edebiliyor? Bu soruna dair şunları söyleyebilirim: Zamanı aşkın olmak bir anlamda zamanın sonuyla başının zaman-dışı anda aynı an olmasını ifade eder. Bu itibarla zamanın herhangi bir zamanında yapılan zaman-dışı (öz itibariyle) hareket, fenomen itibariyle hareketsizlik anlamını taşıyabilir.
Bugün için bunları düşünebildim. O kendi özünü en iyi kendisi bilir. Bizse ancak ilmimizi arttırmasını dileyebiliriz. 24.08.2018

Pirali Çağrı ŞENSOY


[1] Tanrı ve töz kavramları üzerine bir konuşma: https://www.youtube.com/watch?v=GRHGjD9UhzI

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

Zevkler ve Renkler Tartışılır: Rölativizme/Göreceliliğe Eleştiri