HÂKİM SAVCILIK SINAVI VE TAVRIM ÜZERİNE


Yarın Adlî Yargı Hâkim-Savcılık Sınavı var. Sosyal medyadan takip edebildiğim kadarıyla ben ve benim gibi birkaç arkadaşın dışında genç hukukçular sınav yapılacak şehirlere akın etmiş vaziyetteler.
Öncelikle tüm arkadaşlarıma yarın girecekleri sınavda başarılar dilerim. Umarım herkes gönlüne ve ruhuna uygun bir netice elde eder.
Bununla birlikte bana çokça sorulduğu için bir izahat yapma ihtiyacı hissettim. "Neden hâkim-savcılık düşünmüyorsun, sınavına girmiyorsun" diye çokça soruluyor. Soranlar sağ olsunlar, yakıştırıyorlar demek ki, fakat ben karakterime uygun göremiyorum.
Liseyi bitirip fakülteyi kazandığımda "savcı olacağım" diyordum. Fakat fakülteye girip de daha ilk derste kürsüyü, kürsüdeki tavırları görünce "yok, ben akademi için yaratılmışım" dedim. Ne için yaratıldığımı Allah bilir de, kendimi tanıdığım kadarıyla karakterime en uygun olanın bu olduğuna kanaat getirdim. Çevremdeki birçok dostumdan, büyüklerimden ve hocalarımdan da bunu onaylayıcı, beni akademiye teşvik edici sözler duyunca bu konudaki kanaatim kuvvetlendi.
Ne demek akademinin karaktere uygun olması? Ya da neden hâkim-savcılık karakterime uygun değilmiş? Çünkü az-çok sizin de tanıdığınız üzere pratikten çok teoriyle, var olanı uygulamaktan çok eleştirmekle ilgiliyim. Hâkim-savcılık tabiatı itibariyle kanununun uygulayıcısıdırlar. -Bunu kötü yahut hakir görmüyorum. Yalnızca karakterime neden uygun olmadığını izah etmeye çalışıyorum.- Bana ne olduğunu bilmediğim bir adalet dogmasının arkasına sığınarak insanların hürriyetlerine, mülkiyetlerine tesir etmek fazla cüretkâr geliyor. Üstelik kanun koyucunun vicdanı ile benim vicdanım her zaman denk düşmüyor. Hâl böyle olunca ben, bana uygun olduğunu düşündüğüm hukuk teorisyenliğini kendime bir ideal olarak belirledim. Akademi toplumsal itibar açısından da, ekonomik anlamda da hukukun pek tercih edilmeyen bir alanıdır. Ancak ben herkesin kendi kabiliyetine uygun olan sevdiği mesleği icra etmesi gerektiğine inanıyorum. Ben kendi kabiliyetlerimin akademiye daha yatkın olduğunu düşünüyorum. Bu anlamda mesleğimi yalnız bireysel bir faydaya dayanarak değil, benim için daha da önemli olan, etik ve insanî bir amaca dayalı olarak tercih ettiğimi düşünüyorum.
Bununla birlikte akademiye gireceğimin bir garantisi yok. Hâkimlik savcılıktan beni soğutan etkenlerden birisi olduğuna hiç kuşku olmayan mülakat / torpil / referans sisteminin akademide olup olmadığına dair doktrinde farklı görüşler var. Bu anlamda ben Allah izin verirse eğilmeden, yüz kızartmadan, kimseye borçlu kalmadan akademide hizmet etmek istiyorum. Bu hizmette güttüğüm temel gaye Hakk'ın rızası olduğuna göre beni akademiye sokmak yahut sokmamak da O'nun bileceği iştir.
Şayet akademiye giremezsem, yani B planım, pratik hukukta savunma kürsüsünü işgal etmektir. Çünkü yukarıda akademi için söylediklerimin pek çoğu savunma, yani avukatlık, için de geçerlidir. Avukatlık hâkim-savcılığa nazaran daha vicdanî bir iştir. Avukat vicdanen tatmin olmadığı bir davayı savunmak mecburiyetinde değildir. Yine avukatlık gerek etkili savunmasıyla gerekse sivil toplum enstrümanlarıyla hukuk yaratmaya, hukuku eleştirmeye ve dönüştürmeye muktedir bir meslektir.
Bir diğer çok karşılaştığım cümle "yine de sınava bir girseydin, kendini test ederdin" cümlesidir. Hayır. Birincisi, madem hakim savcı olmayacağım sınava girip de neden sıralamada fuzuli yer işgal ederek hak eden insanların hakkına mani olayım? İhtiras ve zevk için insanların hayallerine mani olmak ahlakî midir? O hâlde hâkim-savcı olmayacak bir kişinin sırf sınavda başarılı olabileceğini gösterebilmek için barajı geçebilecek kadar soru yapması kanaatimce haktır, vebaldir. Ben bu vebalin altına girmem. İkincisi ise konfor tabiatıyla çeldirici bir şeydir. Hasbelkader sınavı kazanmam, mülakata çağırılmam hâlinde bir insanî zafiyet olarak "acaba hâkim savcı mı olsam" diye kafamın karışması muhtemeldir. Bu kötülüğü kendime neden yapayım? Üstelik karakterime ve ideallerime aykırı olduğunu bile bile...
Birçok hukuk fakültesi mezununun ne istediğini bilmediğini, aynı anda her alana saldırdığını, sonra hepsini yarım bıraktığını, hiçbirinde insanlığa (ve kendisine) faydalı olamadığı gibi insanların hayâllerine de mani olduğunu, böylece hem kendi hayatını hem başkalarının hayatını ertelediğini üzülerek görmekteyim. Dediğim gibi, ben bu vebalin altına girmem.
Hâkim savcılık her şeyden önce adanmışlık işidir. Adil bir yargıcın Cennet'e gitmek (ya da ahlaklı olmak) için başka bir şeye ihtiyacı olmadığına inanıyorum. Pek çok arkadaşımın bu karakteri taşıyabileceğini ümit ediyorum. Bu itibarla, sınava girecek ve mesleğinin hakkını verebilecek tüm arkadaşlarıma başarılar diliyorum. Allah yarın da, mülakatta da, meslek hayatınızda da; kazansanız da, kaybetseniz de utandırmasın.


28.12.2018
Pirali Çağrı ŞENSOY

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MERKEZ VE ÇEVRE MÜCADELESİNDE TRABZON VE TRABZONSPOR

Yaşamak Üzerine Notlar: “Bu Hayatı Nasıl Yaşamak Gerekiyor” Sorusu Üzerine

İYİ/KÖTÜ VE DOĞRU/YANLIŞ KAVRAMLARININ KULLANIMI ÜZERİNE BİR NOT